Ortodoks Patrikhanesi ne zaman ve neden ortaya çıkmıştır? Katolik olmak yerine neden Ortodoks olmalısınız?
Hristiyanlık doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Batı Katolik Kilisesini temsil ederken, doğu ise Ortodoks Patrikhanesini. Hristiyanlığın ilk zamanlarından itibaren başlayan bir gelenekleri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır, Bizans İmparatorluğu ile birlikte derinleşmiş bir inanç ve ibadet sistemine sahip olmaları tarihin önemli bir yerinde söz sahibi olmalarına hak tanımıştır.

1054 yılındaki Büyük Bölünme ile birlikte doğu ve batı mezhepsel olarak tamamen ayrılmıştır. İki farklı kültür olması ve bazı farklılıkları yüzünden gerçekleşen bu ayrılma sonucu ortaya Katolik Kilisesi ve Ortodoks Patrikhanesi çıkmıştır.
Ortodoksların inanç sistemlerini birkaç alt başlık ile özetleyerek konuyu daha iyi kavrayabileceğimizi düşünüyorum.
Teolojik Temel
Kutsal Üçleme İnancı: Ortodoks mezhebi, Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak üç ayrı fakat özde bir varlık olduğuna inanır. Yani 3 farklı Tanrıya değil onun 3 farklı haline inanırlar.
Ekümenik Konseyler: İlk yedi ekümenik konseyin kararları, inanç doktrinlerinin temelini oluşturur. Bu konseyler, Hristiyan inancının temel prensiplerinin belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.
Gelenek: İnanç sadece Kutsal Kitap’a değil, aynı zamanda kilise babalarının yazıları, ekümenik konsey kararları ve yüzyıllar boyunca aktarılmış sözlü geleneklere de dayanır. Bunun sonucunda dogmatik bir din anlayışı içerisinde olduklarını görebiliyoruz.
Ekümenik Konsiller ile birlikte çok önemli inanç doktrinleri ilan edildiği aşikardır. Özellikle 325 İznik Konsili ve 381 İstanbul Konsili, teolojinin temelini etkileyen faktörlerdir. Tabi bu konsiller genel manada tüm hristiyanlığı etkilemiştir bunu söylemekte fayda var.
Ortodokslar Kutsal Kitap ve Geleneğe diğer mezheplere nazaran çok daha fazla ve eşit derecede önem verirler. Katolikler Papayı otorite sayarken Protestanlar ise yalnızca Kutsal Kitabın yolundan giderler.
İbadetler
İlahi Liturji : Genellikle Patrikhanelerde gerçekleştirilen bu ayinler zengin ve sembolik ritüellere dayalı olmakla birlikte bu ibadetlerde kullanılan ikonalar, müzik ve dualar, inananların Tanrıya yaklaşmasını sağlar.
Sanırım İslam Kültürünün etkin olduğu coğrafyalarda da buna benzer dini etkinler oluyor yani çok uzak olduğumuz bir ibadet şekli değil.
İkonografi: İkonalar, inanç pratiğinde merkezi bir yere sahiptir. Bu kutsal resimler, hem ibadetlerde hem de kişisel dindarlıkta manevi rehberlik sağlar.

Ortodoks Patrikhanelerinin Yapısı
Ortodoks mezhebi, tek merkezi bir otoriteden ziyade, her biri özerk olan yerel kiliselerden (örneğin, Rum Ortodoks, Rus Ortodoks, Sırp Ortodoks) oluşan bir komuniyonu ifade eder. Bu kiliseler, teolojik ve litürjik açıdan ortak paydalara sahip olmakla birlikte, kendi idari düzenlemelerini yaparlar.
Katolik Kilisesi ise tek bir yerden yani Vatikandan, Papa’nın hakimiyetinde yönetilir.
Her Patrikhane, kendi başında önderlik yapan bir patrik tarafından temsil edilir. Bununla birlikte, Konstantinopolis Ekümenik Patrikliğinin manevi bir önemi vardır.
Büyük Bölünmeden sonra Ortodoksluğun başkenti olarak görülen Konstantinopolis hala günümüzde dahi önemini korumaktadır. Yunanlıların Ayasofyaya duydukları sevgi ve özlemin kaynağı da tam olarak buradan gelmektedir.

Günümüzde Ortodoksluk
Doğu Ortodoks mezhebi, özellikle Rusya, Yunanistan, Balkanlar ve Orta Doğu’da yoğun bir takipçi kitlesine sahiptir. Türkiyede o kadar büyük bir etkiye sahip olmasa bile yine de ülkemizdeki Hristiyanların büyük bir çoğunluğunun Ortodoks ve Protestan olduğunu tahmin ediyorum.
Tıpkı Papa gibi Ortodoks Patrikhaneleri de modern dünya geleneklerine uyum sağlamaya ve adapte olmaya çalışmaktadır. Gelenek ve Kutsal Kitabın yolundan çıkmadan bu iki dünyayı birbiriyle bağdaştırmaya çalışan Patrikler sanırım başarılı olma yolunda ilerliyorlar. Henüz yeni giriş yaptığımız modern dünya ve onun kültürü herkes için alışılması zor ve çetrefilli bir süreçtir.
Papa Faktörü
Batı Kilisesi ve Doğu Patrikhanesi arasında Büyük Bölünme yaşanırken tartışılan en önemli konulardan biri olan Papa, Hristiyan Dünyasında tek güç olmalıydı ve dini doktrinleri de o ve Vatikandaki diğer Piskoposlar tartışılmalı ve belirlemeliydi. Vatikanın, Doğuya olan uzaklığı sebebiyle kendilerinin söz hakkı olamayacağını düşünen Bizans bu fikre kesinlikle karşı çıkmış ve her Kilisenin kendi özerk yapısı olması gerektiğini savunmuştur.

Filioque Tartışması ise bir diğer konudur. Batı kilisesi, Kutsal Ruh’un Baba ve Oğul’dan çıktığını ifade eden “filioque” ilavesini benimserken; Doğu kilisesi, Kutsal Ruh’un yalnızca Baba’dan türediğini savunur. Bu temel farklılık, Tanrı’nın doğası ve Kutsal Üçleme anlayışı üzerinde ciddi ayrıma yol açmıştır.
Ortodoksluğu, Katoliklerden ayıran bir kaç etken daha bulunmakta ve bunlardan bazıları; Dil, Kültür, Siyasi Çekişmeler ve birbirlerine olan uzaklık gibi bir kaç etken daha sayılabilir. Bunu Büyük Bölünme adlı bir başka yazımızda daha konuşmak isterim
Sonuç
1054 yılındaki karşılıklı aforozlar(dinden çıkarma) ve siyasi çekişmelerin sonucunda doğu ve batı kiliseleri ayrılmış ve Hristiyan Dünyası ikiye bölünmüştür.
Kendi diline, kültürüne ve yönetim biçimine sahip olan Doğu, Bizans ile birlikte kendi kimliğini yaratmıştır. Bu ayrılmaya rağmen birbirleriyle olan etkileşimleri Türklerin gelmesiyle beraber daha da artmış ve yardımlaşmaya başlamışlardır.
Ortodoksluk, Tanrı’ya olan inancın yalnızca bireysel bir tecrübe değil, kilise cemaatinin bir parçası olarak yaşanan kolektif bir ruhani yolculuk olduğunu savunur. İkonalar, sakramentler (mysteria), kutsal ayinler ve azizlere duyulan hürmet, Ortodoks inancının temel taşlarıdır.
Günümüzde Ortodoks Hristiyanlık, Yunanistan, Rusya, Balkanlar, Doğu Avrupa ve Orta Doğu gibi bölgelerde milyonlarca inananıyla varlığını sürdürmekte, geleneklerini modern dünyaya taşımaya devam etmektedir. Her ne kadar tarih boyunca siyasi ve toplumsal değişimlere maruz kalmış olsa da, Ortodoks Kilisesi, ruhani mirasını ve teolojik ilkelerini bozulmadan günümüze kadar ulaştırmıştır.
Ortodoks mezhebi, yalnızca bir inanç sistemi değil, zengin bir kültürel, sanatsal ve tarihsel mirasın taşıyıcısıdır. Hristiyanlığın en eski ve en özgün yorumlarından biri olarak, dünyadaki ruhani ve manevi yaşamı etkilemeye devam etmektedir.
Belki de hakkında kitaplar yazılacak kadar uzun bir konuyu bu kadar kısa anlatmak inanın beni çok üzüyor ve yaralıyor ama bir web site yazarı olarak elimden gelen çok fazla bir şey yok… Bu ayırdığım başlıkları ileride teker teker ayrı sayfalar ile anlatacağıma dair kuşkunuz olmasın, bu süreç içerisinde sayfamızın X hesabını takip edebilir ve bizimle etkileşimde kalabilirsiniz. Yakında yayınlanacak olan yazılarımız hem web sitemizin anasayfasında hem de X hesabımızda paylaşılmaktadır.