Nesturilik

“Nesturilik” (Nasturîlik veya Nestoryanizm olarak da bilinir), Hristiyanlık içinde 5. yüzyılda ortaya çıkan bir mezheptir. Adını, Antakya Patriği Nestorius‘tan (MS 381–451) alır. Nestorius’un öğretileri, İsa’nın doğasına dair tartışmalar nedeniyle Hristiyan dünyasında bölünmeye yol açmıştır.

Bu görüş, 431 yılında toplanan Efes Konsili‘nde reddedildi ve Nestorius’un öğretileri sapkın ilan edildi. Bunun üzerine Nestorius sürgüne gönderildi, ancak fikirleri özellikle Pers İmparatorluğu‘nda yaşamaya devam etti. Nesturi Hristiyanlar, Bizans’ın baskısından kaçarak Sasani topraklarında örgütlendiler ve zamanla Doğu Kilisesi (Asur Kilisesi) olarak anılmaya başladılar.

Nesturiler, İsa’nın hem ilahi hem de insani yönlerini belirgin bir şekilde ayırır. Tanrı’nın merhameti ve adaletini vurgularken, insanın kurtuluşu için İsa’nın çarmıha gerilmesinin ve dirilişinin merkezi rol oynadığını kabul etmişlerdir.

Nesturilik, Orta Çağ boyunca misyonerlik faaliyetleriyle Asya’ya yayıldı. İpek Yolu üzerinden Çin’e ve Hindistan’a kadar ulaştı. Hatta Moğol İmparatorluğu döneminde bazı Moğol kabileleri arasında Nesturi Hristiyanlar bulunuyordu. Ancak İslam’ın yayılması ve siyasi değişimler nedeniyle zamanla etkisi azaldı.

Nesturi inancının tarihinde, kilise konsilleri ve teolojik tartışmalar belirleyici olmuştur. Efes ve Kadıköy konsillerindeki tartışmalar, mezhebin doktrinlerini şekillendirirken, inancın resmi kiliselerden ayrışmasına neden olmuştur. Nestorius’un yanı sıra, Babai the Great gibi önemli isimler, Nesturi doktrinlerinin sistematik hale gelmesinde etkili olmuşlardır. Bu isimler, inancın kurumsallaşması ve yayılma sürecinde kilit roller üstlenmiş; Nesturi topluluklarının hem Doğu’nun entelektüel hem de dini yaşamında iz bırakmıştır.

Etkili oldukları alanları saymak gerekirse bunlar başlıca Mezopotamya, Suriye ve Pers İmparatorluğu sayesinde İpek Yolundan Orta Asya, Çin ve Hindistan gibi uzak bölgelere yayılmıştır.

Günümüzde Nesturi geleneğini sürdüren kiliseler arasında Doğu Asur Kilisesi ve Keldani Kilisesi gibi gruplar bulunmaktadır. Bu mezhep, Hristiyan teolojisinde İsa’nın iki doğasının ayrılığı üzerine kurulu bir inanç sistemine sahiptir ve diğer Hristiyan mezheplerinden bu noktada ayrılır. Tarih boyunca Doğu Hristiyanlığı içinde önemli bir rol oynamış, ancak zamanla küçük bir cemaat haline gelmiştir.

Nesturiliğin Batı’da yayılamamasının en önemli sebebi Nestorius’un İsa’nın doğası üzerine öne sürdüğü görüşleri, 431 yılında Efes Konsili’nde sapkınlık olarak nitelendirildiği içindir.

Bunun dışında kültürel ve siyasal zemin de buna izin vermemiştir. Batı’da, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında oluşan siyasi yapı ve gelişen Katolik Hiyerarşi, Nesturi inancının farklı teolojik yaklaşımlarına mahal vermemiştir.

Doğuda yayılabilmesinin en önemli sebebi olarak ise İpek Yolu gibi önemli ticaret ağlarına olan ulaşımları sayılabilir, bunun sayesinde farklı kültür ve coğrafyalarla olan etkileşimleri artmış ve diğer medeniyetler ile ilişkilerde bulunmuşlardır. Doğu coğrafyaları, farklı kültür ve dini yapılarla bezenmiş bir yapıya sahipti. Bu çeşitlilik, yeni dini yaklaşımlara daha açık bir ortam yaratırken, Nesturi doktrinlerinin de yerel inançlarla uyum sağlamasına olanak tanımıştır. Babai the Great gibi önemli teolog ve düşünürlerin katkıları, Nesturi inancının doktrinlerinin sistematikleşmesi ve yerel halk arasında benimsenmesinde etkili olmuştur. Bu entelektüel çaba, inancın Doğu’da kökleşmesine zemin hazırlamıştır. Doğudaki merkezi otoritenin, batı uygarlıkları kadar güçlü olmaması da önemli bir diğer faktördür. Bu sayede Nesturiler daha bağımsız bir şekilde hareket edebilmiştir.

İsa’nın İki Ayrı Doğası

Bu görüşe göre İsa’da iki ayrı ve tam doğa bulunur: bir yanda ezeli ve ebedi olan tanrısal doğa, diğer yanda ise Meryem’den doğan insani doğa. Nestorius ve takipçileri, bu iki doğanın birleştiğini ancak asla karışmadığını, her birinin kendi özelliklerini koruduğunu savunurlar.

Tanrısal doğa, İsa’nın ezeli Kelam (Logos) olarak Baba Tanrı’yla aynı özden geldiği yönünü temsil eder. Bu doğa değişmez, ölümsüz ve her şeye kadirdir. İnsani doğa ise İsa’nın Meryem’den doğmasıyla aldığı gerçek insanlığı ifade eder. Acı çekebilir, açlık ve susuzluk hissedebilir, nihayetinde ölebilir. Nesturilere göre çarmıhta acı çeken İsa’nın insani doğasıdır, tanrısal doğa ise bu acıyı hissetmez.

Bu teolojik yaklaşımın en önemli sonucu, Meryem’in tanımlanması konusunda ortaya çıkar. Nestorius, Meryem’in sadece İsa’nın insani yönünü doğurduğunu, tanrısal doğanın zaten ezeli olduğunu savunarak, Meryem’e “Tanrı’nın Annesi” (Theotokos) denmesine karşı çıkmıştır. Ona göre doğru ifade “İsa’nın Annesi” (Christotokos) olmalıdır. Bu görüş, 431 yılındaki Efes Konsili’nde reddedilmiş ve Nestorius’un öğretileri sapkın ilan edilmiştir.

Nesturi anlayış, diğer Hristiyan mezheplerinden belirgin şekilde ayrılır. Ortodoks ve Katolik gelenekler, İsa’nın iki doğasının “karışmadan birleştiğini” savunurken, Monofizit görüş tek bir birleşik doğa olduğunu iddia eder. Nesturilik ise iki doğanın tam ve ayrı olduğunda ısrar eder. Bu farklı yaklaşım, Nesturi kiliselerinin ana akım Hristiyanlıktan ayrılmasına ve özellikle Pers İmparatorluğu’nda varlığını sürdürmesine yol açmıştır. Tarihsel süreçte Asya’ya kadar yayılan Nesturilik, günümüzde küçük cemaatler halinde varlığını korumaktadır.

Sonuç

Nesturi inancı, İsa’nın ilahi ve insani yönlerinin ayrı ayrı varlık gösterdiğine inanan bir perspektifi temsil eder. İnanç, Hristiyanlık içindeki farklı teolojik yorumların ve kültürel etkileşimlerin bir sonucu olarak doğu coğrafyalarında hayat bulmuş; İpek Yolu’nun ticaret ve kültür akışını da avantaja çevirerek, yerel topluluklarla güçlü bağlar kurmuştur. Bu yaklaşım, merkezi otorite eksikliği ve entelektüel çabalarla beslenmiş, inananlara İsa’nın kurtarıcı rolünü anlamada özgün bir yorum sunmuştur.