Hazarlar, 6. yüzyılda Orta Asya’dan batıya göç eden bir Türk boyudur. Önceleri Göktürk Kağanlığı’nın batı kanadında yer aldılar, Göktürklerin zayıflamasıyla birlikte bağımsızlıklarını ilan ettiler ve 7. yüzyıl ortalarında Hazar Kağanlığı adıyla güçlü bir devlet kurdular.
Başkentleri önce Belenjer, daha sonra İtil (Atil) şehriydi. Hazarlar, Karadeniz’in kuzeyinden Hazar Denizi’nin doğusuna, Kafkaslar’dan Don ve Volga nehirlerine kadar uzanan geniş topraklara hükmettiler. Hem Asya hem Avrupa ile temasları olan bu devlet, stratejik konumuyla İpek Yolu üzerinde önemli bir durak haline geldi.

En dikkat çekici özelliklerinden biri, 8. yüzyılda yönetici sınıfın Museviliği kabul etmesi olmuştur. Bu durum onları komşularından — Müslüman Araplar, Hristiyan Bizanslılar ve putperest Türk boylarından — benzersiz kılmıştır. Ancak halkın çoğunluğu pagan, Hristiyan ya da Müslüman olarak kalmıştır.
Hazar – Arap Savaşları
Hazarlar ile Araplar arasındaki askerî çatışmalar, 7. yüzyılın ortalarından 8. yüzyılın sonlarına kadar sürmüş ve Kafkasya bölgesinin siyasi dengelerinde kalıcı etkiler bırakmıştır. Bu savaşlar, İslam ordularının kuzey yönündeki ilerleyişi ile başlamış, Hazarlar ise Kafkas geçitlerini kontrol ederek bu yayılmayı sınırlamaya çalışmıştır.
İlk temaslar 640’lı yıllarda, Emevîler’in Kafkasya’ya ulaşmasıyla gerçekleşti. Arap orduları, Derbent (Bab el-Ebvab) geçidini aşarak Hazar topraklarına seferler düzenlemeye başladı. Başlangıçta sınırlı olan bu çatışmalar, 8. yüzyılın başlarında yoğunlaştı. 720’li yıllardan itibaren Emevî komutanları Hazar topraklarına büyük ölçekli seferler düzenledi. Bu dönemde iki taraf arasında karşılıklı saldırılar ve işgaller gerçekleşti. 730 yılında Arap komutan Cerrah bin Abdullah el-Hakemî, Hazarlarla yapılan bir savaşta hayatını kaybetti. Aynı yıl Hazar kuvvetleri güneye doğru ilerleyerek Azerbaycan bölgesine kadar ulaştı.

En büyük sefer 737 yılında, Emevî komutan Mervan bin Muhammed tarafından gerçekleştirildi. Arap ordusu Derbent üzerinden Hazar topraklarına girdi, İtil Nehri civarına kadar ilerledi ve Kağan’ın bulunduğu merkezî bölgeyi tehdit etti. Seferin sonunda Hazar Kağanı barış istemek zorunda kaldı ve geçici olarak İslamiyet’i kabul ettiği bildirildi. Ancak bu kabulün siyasi bir zorunluluktan kaynaklandığı, kısa süre içinde geçersiz hale geldiği görülmektedir. Bu tarihten sonra Hazarların İslam’a geçişine dair güçlü bir kanıt bulunmamaktadır.
Savaşlar, 750 yılında Abbâsîlerin iktidara gelmesinden sonra seyrekleşti. 8. yüzyılın sonlarına kadar düşük yoğunluklu çatışmalar devam ettiyse de, iki taraf arasındaki doğrudan askerî mücadele büyük ölçüde sona erdi. Hazarlar, Kafkasya’nın kuzeyindeki konumlarını korurken, Araplar da Derbent geçidi çevresinde sınırlı bir nüfuz alanı oluşturdu.
Doğudan Gelen Göç Dalgaları
8. yüzyıldan itibaren batıya doğru hız kazanan Türk boylarının göçleri, Hazarların siyasi ve askeri yapısında ciddi baskılar oluşturdu. Bu hareketlilik, hem Hazarların sınır güvenliğini tehdit etti hem de iç dengeleri sarstı.
Özellikle Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar ve daha sonra gelen Kıpçak boyları Hazar bozkırlarına doğru yayıldı. Bu grupların bazıları Hazar otoritesini tanımayı reddetti veya yalnızca geçici bağlılık gösterdi. Bu durum, Hazarların geleneksel olarak kontrol ettikleri bölgelerde merkezi otoriteyi zayıflattı. Aynı zamanda, bu boylar arasındaki rekabetler ve çatışmalar Hazar topraklarında istikrarın bozulmasına yol açtı. Hazarlar, bu göçebe toplulukları kendi ordularında paralı asker ya da müttefik olarak kullanmaya çalıştıysa da, bu ilişkiler kalıcı sadakat üretmedi.

Bazı Türk grupları Hazar topraklarına girdikten sonra Bizans, Arap ve Rus güçleriyle ittifaklar kurarak Hazarların çevresinde yeni tehditler oluşturdu. Bu grupların bazıları ticaret yolları üzerinde denetim kurarak Hazarların ekonomik gücünü de zayıflattı. Göçler yalnızca dış tehdit değil, aynı zamanda iç karışıklıkların da kaynağı oldu. Farklı etnik ve kültürel grupların artan varlığı, çok uluslu Hazar yapısının yönetimini daha karmaşık hale getirdi.
Rus Yükselişi
- yüzyılın ortalarından itibaren Doğu Avrupa’da Slav kabileleriyle İskandinav kökenli Varangilerin birleşmesiyle ilk Rus siyasi yapıları oluşmaya başladı. Bu süreçte en önemli gelişme, Novgorod ve Kiev merkezli prensliklerin ortaya çıkmasıdır. Rus tarihi kaynaklarında “Rus” adıyla anılan bu gruplar, başlangıçta ticaret ve akınlar yoluyla bölgede nüfuz kazandı. Nehir yollarını kullanarak Baltık’tan Karadeniz’e ve Hazar’a kadar ulaşan ticaret ağları sayesinde hem ekonomik hem de askerî güç birikimi sağladılar.
- yüzyılın sonlarında Kiev Prensliği, Doğu Slav topraklarında merkezi bir güç hâline geldi. Kiev, ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu nedeniyle kısa sürede zenginleşti ve bölgedeki diğer Slav toplulukları üzerinde siyasi üstünlük kurdu. Bu gelişmeler, Hazar Kağanlığı ile Ruslar arasında doğrudan bir çıkar çatışması doğurdu. Hazarlar, kuzeydeki Slav kabilelerinden vergi alıyor ve bölgedeki ticaret yollarını denetliyordu. Ruslar bu durumu değiştirmek ve ticaret üzerindeki Hazar hâkimiyetine son vermek istiyordu.
Rus-Hazar ilişkileri 10. yüzyıl başlarında açık çatışmaya dönüştü. 965 yılında Kiev Prensi Svyatoslav, Hazar topraklarına büyük bir sefer düzenledi. Bu sefer sonucunda Hazar başkenti İtil ele geçirildi ve Hazar Kağanlığı’nın askerî gücü büyük ölçüde kırıldı. Aynı yıllarda Don ve Volga nehirleri arasındaki pek çok Hazar yerleşimi ya yıkıldı ya da Rus nüfuzu altına girdi. Hazar siyasi yapısı bu tarihten sonra kalıcı olarak dağılmaya başladı.

Rusların yükselişi sadece Hazarların zayıflamasına değil, aynı zamanda Doğu Avrupa’da yeni bir siyasi dengenin kurulmasına yol açtı. Kiev Knezliği, 10. yüzyılın sonlarında Bizans ile diplomatik ve kültürel ilişkiler kurarak Hristiyanlığı kabul etti (988), bu da devletin kurumsallaşmasını ve Avrupa’daki yerini pekiştirdi. Böylece Hazarların egemenlik dönemini sona erdiren güç, kısa sürede Doğu Avrupa’nın yeni belirleyici aktörü hâline geldi.
Hazarlar Paralı Asker miydi?
Hazar Kağanlığı’nın 10. yüzyılda zayıflayıp dağılmasının ardından, Hazar halkına mensup bireyler ve küçük gruplar çeşitli bölgelerde askerî hizmet sunmaya başladı. Bu süreç, artık merkezi bir Hazar devleti kalmamışken, eski Hazar savaşçı geleneğinin farklı güç odakları tarafından istihdam edilmesiyle şekillendi. Hazar kökenli savaşçılar Bizans, İslam dünyası ve Doğu Avrupa’daki çeşitli prensliklerde paralı asker olarak görev aldı.
Bizans İmparatorluğu, Karadeniz’in kuzeyinden gelen savaşçıları yüzyıllar boyunca askeri hizmette kullanmış, bu çerçevede Hazar kökenli askerler de sınırlarda ve iç güvenlik görevlerinde yer almıştır. Aynı dönemde İslam dünyasında, özellikle Abbâsî halifeliği döneminde, bozkır kökenli savaşçılara dayalı bir paralı asker geleneği gelişmişti. Hazar savaşçılar bu sistem içerisinde zaman zaman görev almış, diğer Türk topluluklarıyla birlikte istihdam edilmiştir.

Doğu Avrupa’daki Rus prensliklerinde de benzer bir durum gözlenmiştir. Kiev merkezli Rus devletleri, eski Hazar topraklarını ele geçirdikten sonra, bölgede yaşayan Hazar artığı topluluklardan hem vergi almış hem de askerî destek sağlamıştır. Bu savaşçılar yerel çatışmalarda ve bölgesel savunmada görev yapmış, bazıları yerel yöneticilere bağlı küçük askerî gruplar oluşturmuştur.
Kapanış
Hazar Kağanlığı, 7. yüzyılda Kuzey Kafkasya ve Hazar Denizi çevresinde kurularak Ortaçağ Avrasya’sında önemli bir siyasi güç haline geldi. Hem İpek Yolu üzerindeki konumu hem de çok dinli yapısıyla dikkat çeken bu devlet, erken dönemlerde Bizans’la ittifaklar kurmuş, Araplarla uzun süren ve sert geçen savaşlara girmiştir. 8. yüzyılda Abbâsîler karşısında geri çekilmek zorunda kalan Hazarlar, kuzey ticaret yollarını denetlemeye devam etse de askerî baskı ve göç hareketleri karşısında zayıflamaya başladı.
- ve 10. yüzyıllarda batıdan gelen Slav ve İskandinav kökenli Rus toplulukları Doğu Avrupa’da güç kazanarak Hazarların etki alanına girdi. 965 yılında Kiev Prensi Svyatoslav’ın düzenlediği sefer Hazarların askerî gücünü kırdı ve devletin çöküş süreci hızlandı. Aynı dönemde Orta Asya’dan batıya göç eden Oğuz, Peçenek ve Kıpçak boyları da Hazar bozkırlarında siyasi dengeyi değiştirdi. Bu göçler hem Hazarların sınırlarını tehdit etti hem de iç yapısını istikrarsızlaştırdı.

Devletin dağılmasının ardından Hazar toplulukları farklı coğrafyalarda varlıklarını sürdürdü. Bazı Hazar kökenli savaşçılar Bizans, Abbâsîler ve Ruslar gibi güçler tarafından paralı asker olarak kullanıldı. Ancak bu dönemde Hazar kimliği giderek silikleşti ve topluluk, zamanla diğer etnik yapılar içinde erimiştir.